O sabah odamdan çıktığımda annem ve babam şaşırmış gibiydiler. Çünkü beni hiç bu kadar mutlu ve güler yüzlü görmemişlerdi. Mutluydum çünkü benim en sevdiğim karikatür dergisini okuyacaktım. Karikatür okumayı çok severim. Çünkü beni hem güldürür, hem de kafamı dinlendirir. Salona gittim, dergimi aldım ve sayfaları çevirerek karikatürleri okumaya, resimlere bakmaya başladım. Çok güldüm ve eğlendim. Hiç kimsenin gülmediği kadar çok güldüm. Çünkü kafamı rahatlatıyordu ama asıl beni güldürüp eğlendiren karikatür Hande Kopan’ındı. Çünkü o çok eski yılların karikatüristlerden biriydi. Annemin söylediğine göre’’ o çok eski karikatür çizeridir. Yaptığı çalışmalardan ödül almış, tanmış bir insandır. Lise yıllarında karikatüre olan ilgisinden dolayı o dönemin ünlü dergisinde çalışmış, bir süre de editörlük yapıp, kendi dergisi Sabun’u çıkarmak için ayrılmıştır. Sonra ‘ Sabun’ adında dergiyi arkadaşları ile birlikte kurmuştur. O gün, bu gündür, Sabun adlı derginin sayılarını alıyorum ve içindeki karikatürleri zevkle okuyorum. İçindeki yazılar heyecan verici ve çok komiktir. Sabun dergisini elimden geldiğince kaçırmadan alıp okuyorum. Bazı karikatürlerini anlamasam bile gülüp geçiyorum. Bazen de karikatür okumam uzun sürüyor. Çünkü bazı espirelerini anlamak çok zor ama sıra Hande Kopan’a gelince onun yazılarını hızla okurum. Çünkü kendisini çok severim. Yazdığı yazılar hoşuma gidiyor ve onun yanına gidip sarılasım geliyor. Yani o kadar çok seviyorum ama bunu düşündüğüme de pişman oldum. Çünkü daha derginin 15.sayısını alır almaz.
bir yazı gördüm. Bu yazıyı görünce bağıra, çağıra ağlamaya başladım, kendimi yerden yere attım. Hiç yapmadığım kadar korkunç hareketler yaptım. Annem ve babam yanıma geldiler.
Dedi ama dedikleri laflar hiç tutmaz. Uzun süre ortalıkta görünmedi. Aradan aylar, yıllar geçti ben artık 12 yaşına geldim ama Hande Kopan’dan hiç haber yoktu. Ne gazetelerde ne televizyonda onla ilgi bir haber göstermiyordu. Arkadaşlarım karikatür okurken onlardan biri benim üzüldüğümü görür ve yanıma gelirdi.
Dediğinde ise biraz rahatlayıp arkadaşlarımla takılmayı tercih ettim. Bende onların yanına gittim ve karikatür okumaya başladım. Bu karikatürlerden hiç biri beni Handa Kopan gibi güldürmedi. Hande Kopan farklı bi’ insandı. Okul bittiğinde herkes evine gitti.
Ben de eve gelince ayakkabımı çıkarıp odama çıktım ve kapıyı kapattım. Bu sıra annem bana seslendi ama ben dalgınlıktan duymamışım. Yatağıma uzanmıştım ki uyuya kalmışım. Akşam yemeğinde anneme sormayı unuttum. Ertesi gün arkadaşlarımla okul önünde kurs için buluştuğumda okul kapısı kapalıydı ve bizi içeri almıyorlardı. Bizde okullun karşısındaki parka gittik. Orada da durum aynıydı. Bu durum bizi çok üzdü parkı gezmeden erkenden eve döndük.
Dediğimde annem o dün duyamadığım müjdeli haberi verir.
Diyince içimde bir merak uyandı ve anneme sordum. Hande Kopan’ın yeni bir komedi dizisi yazdığını üstelikte gençler için bir dizi olduğunu söyleyince sevinçten takla attım. Annem ve arkadaşlarının söylediği cümle ilk defa doğru çıkmıştı. Hande Kopan dizi yazarı olmuştu ve bu diziyi seyretmek için sabırsızlanıyordum. Çok heyecanlıydım ve içim kıpır, kıpır dışım ise fıkır fıkırdı. Yani eskisi gibi mutluydum. Bu olanları akşam yemeğinde babama anlattım. Bu duruma babam bile sevindi. Ertesi gün okulla gittiğimde herkes bu konuyu konuşuyordu. Bende Hande Kopan’ın bu işe dönmesine çok sevindim. Çünkü en sevdiğim karikatüristlerden biriydi. Hiç bir şey beni onun güzel karikatürleri gibi güldüremezdi. Dizisi de emin ki çok ama çok güzel olacaktır. Belki de diğer dizilerden daha da güzel olur ve seyretme rekoru kırar. Biz bunları düşünürken biraz sonra öğretmen geldi. Öğretmenimiz sınıfa girer girmez sigara kokusu aldı. Öyle kötüydü ki bu koku öğretmenin öksürmesine neden oldu.
Diye düşünüp söylenirken bizde ona şaşkın bir şekilde baktık. Anlayamadık şaşkın, şaşkın ona bakıp durduk. Sonra aynı kokuyu bizde alınca söylenmeye başladık.
Biz bu duruma üzüldük ve sigara kokusu yüzünden hasta olduk. Ertesi hafta iki gün okula hiç kimse gidemedi. Yatak döşek yatıp, öksürüp durduk. Akşam olunca canım sıkıldı ve televizyonu açtım. Televizyonu açtığımda çok mutlu oldum. Çünkü bizim okulda çekilen diziyi yayınlıyorlardır. Bir gençlik dizisiydi. Heyecan verici ve komik bir diziydi. İlk sahnede içim çok acıdı ve başımdan aşağıya ter boşaldı. Daha ilk sahnesinde kalbim hızla atmaya başladı. Heyecandan önümde ki suya çarptım ve yere düşürdüm. Çünkü o okuldaki yangını görünce Bu diziyi yazan sevgili karikatürist Hande Kopan’a teşekkür etmek istiyorum. Dizinin konusunu ve kostüm tasarımı gerçekten güzeldi. Bu kadar güzel bir dizi yazacağını hiç düşünmemiştim. Dizi biter bitmez koltuktan kalkıp odama gittim bilgisayarımı açıp Hande’ye;
Diye yazıp bilgisayarımı kapattım. Ertesi gün okula gittiğimde hep birlikte bu konuyu konuştuk. Hande Kopan’ın bu kadar iyi senaryo yazacağını hiç birimiz düşünmemiştik. Öğretmen gelene kadar bu konuyu konuştuk. Öğretmen geldiğinde hepimiz yerimize geçtik. Öğretmen sınıfa girince burnumuza yine o pis sigara kokusu geldi.
Dedi biz sigara kokusundan rahatsız olduk ve biz de sinirlendik.
Diye sorup durduk kendi kendimize. Ertesi haftalarda birçoğumuz okulla gidemedik. Hemen her gün sigara kokusu yüzün hasta olup yatak döşek yattık. Doğru dürüst ders bile işleyemedik. Buna inanabiliyor musunuz? Bütün sene böyle geçerse hiç bir şey öğrenemeden karnemizi alıp tatile girecektik. Oturup buna bir çare bulmalıydım yoksa bu sigara olayı devam edecek ve bizde hastalıktan kurtulamayacaktık. İyileştikten sonra yeniden okulla geldik. Bu sefer yanımızda maskede getirdik. Yoksa gene hasta olurduk o yüzden kendi önemimizi kendimiz aldık ama öğretmen maske takmadığı için öksürerek içeriye girdi. Öğretmenimiz çok sinirlendi, sonra diz üstü bilgisayarını açıp dizi yönetmenine şikâyet yazısı yazıp e-maile gönderir. Mektupta şunu yazıyordu. Dizi yönetmeni bu yazıyı görünce özür diledi ve genç oyuncuları uyardı. Bir müddet kimse sigara içmedi. Birkaç hafta sonra öğretmen sınıfa girince gene sigara kokusu aldı ve bu sefer tavrı sertti. Olay daha da büyür.
Diye yazı yazıp gönderdi. Bu durum yönetmenin çok canını sıkıyordu. Genç oyuncuların sigara alışkanlığı dizinin sonunu getirebilirdi. Yönetmen, oyuncularının yanına gidip bir kez daha sigara içmeme konusunda uyardı. Gençler ne kadar yönetmeni haklı bulsalar da sigaradan vaz. Bu durumda hem işlerinden hem de sağlıklarından olacaklardı. Başlarına gelecekleri sanki bilmiyorlardı. Bu olaydan sonra arkadaşımla beraber, yolda yürürken Leyla ile karşılaştık, arkadaşım.
‘Boş ver ya Leyla, biz şu sigara konusu yüzünden onlardan soğuduk.’ Dedim ama Leyla’nın ısrarına dayanamadık. Hep beraber okula gittik. Bu sefer de güvenlik görevlisi bizi içeri almadı.
Diyince güvenlik görevlisi, dizi yönetmenin yanına gidip çocukları içeri alıp alamayacağını sorar. Geldiğinde yüzünün rengi solmuştu. Bende şakayla karışık sordum.
Görevli içeri girmemize izin verdi. İçeriye girdiğimizde burnumuza kötü, kötü sigara kokuları geldi ve bu hiç de hoşumuza gitmedi. Genç oyuncuların yanına gittiğimizde ellerinde sigaraları ile sohbet ediyorlardı. Onların yanına gitmek istemiyordum çünkü ellerinde sigaraları görünce sinirim bozuluyordu. Onlar için çok üzülüyordum. Bu gencecik yaşta ne işleri olurdu sigarayla anlamadım. Anlaması zordu. Sigara içmek kötü bir şey hem kendine hem de başkalarına zarar vermiş oluyorsun. Onları adına ben utandım ve dizilerini seyretmekten o an vazgeçtim. Üstelik saygısızca sigarayı okulda küçük çocukların önünde içiyorlardı. İleride bu miniklerin sigarayı güzel bir şey sanmalarına sebebi olabilirlerdi. Ben bunları düşünürken arkadaşlarım çoktan genç oyuncuların yanına gidip fotoğraf çektirmeye başlamışlardı. Ben ise onların yanına gitmek yerine sesizce yanlarından uzaklaşıp tek başıma bir kenara çekildim. Beni fark eden, yaşı daha büyük oyuncularından biri, elindeki senaryoyu bir yere bırakıp yanıma gelip,
Diye cevap verdiğim de oyuncu bana, sigaradan kendisininde rahatsız olduğunu anlatıp, beni yanına alıp genç oyuncuların olduğu yere götürdü. Gençlerin yanına geldiğimizde gözlerime inanamadım. Gördüğüm şey korkunçtu. Arkadaşlarımda onlara uyup sigara içiyordu. Bu durum benim ve oyuncu dostumun sinirini bozdu ve söylenmeye başladık. Yönetmen bile onları uyardığı halde gene sigara içmeye devam ediyorlardır. Bu yetmezmiş gibi hiç çekinmeden birde çocuklara ikram ediyorlardı. Olay gittikçe büyüyor ve yavaş, yavaş diğer insanlara da ulaşıyordur. Okulda hiç dışarı çıkamıyor hatta arkadaşlarımın yanına bile yaklaşamıyordum. Öksürük gittikçe artıyor ve gün geçtikçe daha da hasta oluyordum. Annem ve babam
dedi. Buna çok şaşırdım. Babamın böyle konuştuğuna inanamıyordum. Ben okuldan ayrılırsam hem üzülür hem de ağlarım. Arkadaşlarımdan ayrılamazdım. Çünkü onlardan daha iyi dostum yoktu ama bir yandan da babama hak veriyordum. Ben bu işe tek başıma bir çare bulmalıydım. Hemen yataktan kalkıp odama gittim bir plan yapmaya çalıştım. Bu iş fazla zor olsa da denemeye değerdi. Düşündüm, taşındım ve sonunda ne yapacağımı buldum. Resimlerle yaşadığımız olayı anlatmaya çalıştım. Sigara denen illetin kötülüğünü anlattım ve sosyal medya aracılığı ile bir; imza kampanyası düzenledim. Böylece sigarayı en azından okul çevresinden uzaklaştırabilirdim. Bir hafta sonra imza kampanyam rekor seviyeye ulaşmıştı. Babam bunu görünce hem gururlandı, hem sevindi. İlk yaptığım çalışmam başarılı olmuştur Artık hiç kimse sigara içemeyecektir.
Bende bu işten memnundum ve mutluydum. Akşam olunca bir televizyon kanalından aradılar. Yaptığım kampanya ses getirdiği için benimle röportaj yapmak istiyorlardı. Hemen kabul ettik. Sonra gazete, dergi derken bu iş yayılır ve kalıcı hale gelir diye düşündük. Gerçektende öyle oldu ve okul çevresinde sigara içmek yasaklandı. İleride de insanlar sigaranın zararını gördükçe, yaptığı şeyin ne kadar yanlış olduğunu fark eder ve sigara içmeyi bırakırlar. Bir hafta sonra ben okula geldiğimde gençler artık sigara içmiyordur ve mutluydum. Yanlarına gidip fotoğraf çektirip onlarla konuştum ve beni tebrik etiler. Çünkü yaptıkları şeyin ne kadar hatalı olduğunu anlayıp benden ve arkadaşlarımdan özür dilediler. Sonra büyük oyunculardan biri yanıma geldi ve bana şöyle der
Bu işe o kadar sevinmiş ki öğretmenler ve veliler şikâyetini geri almışlardı. Genç oyuncular hatalarını anlayınca af edilmişlerdi. Bundan sonrada sigarasız yaşamaya karar vermişlerdi. Böylece ben sigara dumanı yerine hep temiz hava kokusu alıp bol, bol içime çektim. Bir daha da hiç birimiz hasta olmadık.
Bu hikâye gerçek olaylardan esinerek yazılmıştır.
Bir zamanlar büyük bir şehirde, bir falcı yaşarmış. Bu falcı o kadar çok yalan söylermiş, o kadar çok yalan söylermiş ki bazen yalan söylemekten yorgun düşermiş ama insanlar yalan dinlemekten yorulmazmış.
Bu falcı insanların ne istediğini anlar ona göre yalanlar dizermiş. İyi bir kısmet çıkacak, 3 gün içinde evleneceksin gibi yalan söylermiş. Buna inanan kadınların 3 gün sonra hayalleri yıkılırmış ve üzülürlermiş.
İş bulmak isteyenlere yakında işe gireceksin, işinde yükselip paralar kazacaksın diye sallarmış ama işe girse de insanlar umduğunu bulamazlarmış.
Öğrencilere çok iyi notlar alacaksın, büyük adam olacaksın dermiş ama bunu duyup çalışmayan çocuk yanılırmış. İnsanlar üzülürken bol para kazanırmış.
Bir gün karşısına genç bir adam gelmiş, bizim falcı ona yalanlarını sıralamaya başlamış coştukça coşmuş daha çok yalan söylemiş. Bu adam aslında polismiş. Hakkında şikâyet var yalancı falcı demiş. Artık daha fazla yalan söyleyemeyeceksin demiş. Ve onu alıp karakola götürmüş.
Hapse giren falcı, “ah ah bir de kendi falıma baksaymışım” demiş.
Konu: “Tarihte Yolculuk” Konulu Karikatür Yarışması Sonuçları ve Ödül Töreni.
2013 YILI KARİKATÜR YARIŞMASI’NDA MANSİYON ALANLAR
LİSE II.KATEGORİ ( 11. ve 12. sınıf )
- TEGV Sema – Aydın Doğan Eğitim Parkı İlke Ekbul
- Tuzla Anadolu Lisesi Elifnaz Kızıltepe
- Edirne Güzel Sanatlar ve Spor Lisesi Bilal Sarıteke
- MEV Koleji Özel Basınköy Okulları Merve Soy
- Gürpınar 80. Yıl Güzel Sanatlar ve Spor Lisesi Kubilay Erdoğan
- Edirne Güzel Sanatlar ve Spor Lisesi Ufkun Ak
- Kamil Yavuz Karikatür Atölyesi Elif İncesu
Bir varmış bir yokmuş evvel zaman içinde kalbur saman içinde küçük bir kasabada Lale adında küçük bir kız çocuğu yaşarmış. Lale hayvanları çok severmiş ama çok sorumsuzmuş. Bir gün Lale akvaryum balığı istemiş ama annesi huyunu bildiği için balık almak istememiş. Lale o kadar çok tutturmuş ki annesi dayanamamış hayvan dükkânından turuncu güzel bir balık almış.
Lale çok sevinmiş. Havalara uçmuş. Annesinin elinden poşeti alıp balığı akvaryuma koymuş, yemeğini vermiş, suyunu değiştirmiş bu bir süre devam etmiş. Sonra Lale’nin canı sıkılmaya başlamış. Balığının yanına uğramamaya başlamış. Onun bakımını ihmal ediyormuş. Bazen yemini unutuyormuş, bazen de suyunu değiştirmeyi.
Bir zaman sonra bir de bakmış ki balık yok… Koşarak annesinin yanına gitmiş. Lale kızgın bir şekilde:- Anne balığım nerde? Balığıma ne yaptın? Annesi:-çöpe attım. Lale:-Ama anne balık oyuncak değil onu çöpe atamazsın. Annesi:-Ne yapalım ölüsüne mi bakalım? Lale şaşkın bir şekilde :-Ne? Ne zaman? Niçin? Neden öldü? Annesi:- Aboo! Senin haberin yok mu? Balığın 3 hafta önce öldü. Lale odasına giderek kapıyı kapatmış. Sabahtan akşama kadar ağlamış.
Sonra bir gün Lale balığının öldüğünü unutup annesinden kaplumbağa istemiş. Annesi
hayvan dükkânından hemen kaplumbağa alıp gelmiş.
Lale o kadar çok sevinmiş ki sevincinden ne yapacağını şaşırmış. Lale kaplumbağasını alıp akvaryuma koymuş. Onun suyunu değiştirip, yemeğini vermiş, kaplumbağasını eline almış, onu sevmiş. Bir zaman sonra canı sıkılmış. Kaplumbağasıyla ilgilenmemeye başlamış.
Bir gün, Lale ilgisizliği yüzünden aç ve susuz kalan kaplumbağasını ölü görünce şok geçirmiş. Annesine belli etmemek için dolaba saklamış. Aradan günler geçmiş. Annesi merdivenden yukarı çıkmış. Lalenin odasına gitmiş. Lalenin odasından çok kötü kokular almış. Aramış taramış ve en sonunda kokunun nerden geldiğini bulmuş. Dolabı açmış ve bir de ne görsün ölü bir kaplumbağa dolabın dibinde yatıyor.
Hemen Lale‘nin yanına salona gitmiş. Lale’ye öyle bir bağırmış ki Lale ne yapacağını bilememiş. Utancından konuşamamış. Sonra salonda düşünmüş. Acaba ne hata yaptım? Niye ölüyor? Diye düşünmüş taşınmış ve en sonunda hatasını bulmuş. Annesinin yanına gitmeden önce kendine söz vermiş. Hayvanına ölene kadar bakacağına söz vermiş. Annesinin yanına gitmiş. Annesinden bir kedi istemiş.
Annesi:- Hayır kesinlikle ve kesinlikle olmaz!
Lale :-Ama anne…
Annesi:-Bu konu burada kapanmıştır.
Lale:-Anne nolur?
Annesi:-Olmaz dedim. Çünkü ne zaman bir hayvan alsam ona bakmıyorsun. Sıkılıp bir kenara atıyorsun. Lale:-Tamam anne bu sefer kesin bakacağım, alırsın di mi?
Annesi:- Hayır kesin ve kesinlikle olmaz!
Lale:-Ama anne ya!
Annesi:-Hayır almayacağım hayvan falan yok bu evde bu konu kapanmıştır, küçük hanımefendi!
Lale odasına gitmiş ve saatlerce ağlamış. Annesini babasını odasına bile sokmamış. Annesi sinirden mutfağa gidip kapıyı kapatmış. Babası ne olduğunu anlamadan salona gidip gazete okumuş. Akşam yemeği vakti geldiğinde Lale ve annesi yemekte birbiriyle konuşmamış. Ertesi gün okuldan eve gelmiş, annesiyle gene konuşmamış. Aradan bir kaç gün geçmişti. Bir gün salonda babası televizyon seyrederken dedi ki:-Aaaaa! Bu ne be! Allah aşkına nedir bu küslüğün sebebi bir söyleyin bana eskiden sohbet ederdik. Şimdi niye susuyorsunuz?
Lale:-Annem bana kedi almıyor.
Anne:-Ben ona balık, kaplumbağa, kuş aldığım zaman onlara bakmıyor, 2 gün sonra hayvanlar ölüyor.
Lale:- Hiç de öyle bir şey yapmıyorum kaplumbağama bakıyordum. Annesi:-Hadi canım ne bakması, aldığım kaplumbağanın öldüğünden bile haberin yok.
Babası daha fazla dayanamamış. Evden çıkıp gitmiş. Annesi ve Lale kavgalarını bırakıp hemen babasını aramaya başlamışlar. Her yeri didik, didik aramışlar
ama bulamamışlar sonra eve geri dönmüşler. Kapıyı bir açmışlar ki babası çay
keyfi yapıyor.
Annesi:- Sen ne yapıyorsun burada!
Babası:-Napalım hayatım oturup çay keyfi yapıyorum.
Annesi: -Senin haberin var mı? Saatlerce sokakta seni aradım ama bulamadım nerden çıktın sen bakayım!
Baba:- Şöyle bir dolaşıp geldim.
Anne:- Neden çıktın dışarıya?
Baba: – Sizin kavganızdan kaçtım.
Anne ve Lale:-Bize dırdırcı mı diyorsun?
Baba:- Yok artık gene mi kavga aman hemen eşyalarımı toplayıp yukarı çıkıyorum daha fazla dayanamayacağım.
Lalenin babası eşyalarını toplayıp odasına gitmiş. Lale derslerini, annesi akşam hazırlığı yapıyormuş. Akşam olmuş. Anne:-Yemek hazır! Lale ve babası aşağı inmiş. Yemeklerini yemişler ortalık sakinmiş.
Lale dedi ki:-Anne ben kedi istiyorum.
Baba:-Lale kızım sana kaç kez söyleyeceğim bu evde hayvan yasak!
Lale:- Ama baba ya…
Baba:-Bu konu kapansın ve daha fazla kavga olmasın.
Lale yemeğini yemiş. Televizyonu açmış ve dizi seyrediyormuş. Babası da sofradan kalmış. Lale kumandayı kapmış ve kendi programını açmış. Onun arkasından hemen annesi kumandayı almış. Annesi kendi aşk filmini açmış. Bu bir süre devam etmiş. Sonra saat geç olmuş. Her kez dişini fırçalayıp yatağa yatmış. Sabah uyandığında fırtına kar sesi duymuş. Annesinin yanına gitmiş ve :- Anne bak kar yağıyor demiş. Annesi bunun üzerine:-Hadi o zaman yap kahvaltını okulda oyun oynarsın demiş. Lale sevinçten hızlı bir şekilde kahvaltısını yapıp arkadaşlarıyla okulda kartopu oynamış. Okul çıkışında merdivenden inip okulun kapısına ulaşmıştı ki bir kedi sesi duymuş. Aramış taramış okulun içinde bulamamış. Daha sonra ağacın arkasında yaralı bir pati görmüştü.
Ağacın yanına gitmiş. Kediyi
alıp montunun içine sokmuş. Okulun bahçesinden çıkmış.
Annesine görünmeden odasına girip
kedinin yaralarını temizlemiş, yemeğini suyu koymuş, oyunlar oynamış. Kediciği
sarıp dolaba yatırmış. Annesinden gizli kediciğe haftalarca bakmış. Bir gün annesi
garip sesler duymuş. İlk başta anlayamamış sonra bir şeylerden şüphelenmiş ve demiş
ki:-Lale ne oluyor orada kedi falan mı var? Lale:-Yok kedi falan ben
bilgisayarda video seyrediyorum. Annesi :-Hı tamam anladım. Sen devam et izlemeye.
Ertesi gün annesi sesler duymuş. Bir şeylerden şüphelenmiş. Lale okula gitmiş.
Annesi meraktan Lalenin odasına gitmiş ve her yeri didikleyerek aramış. Daha
sonra dolaptan sesler duymuş hemen dolabın yanına gitmiş. Dolabı bir açmış. Bir
de ne görsün sarı mı sarı beyaz mı beyaz güzel bir kedi görmüş. Annesi
çaktırmadan kediyi doyurmuş, içirmiş, oyun oynamış.
Dolaba geri koymuş. Sonra
Lale ve arkadaşları eve gelmiş.
Lale:-Efendim
anne…
Annesi:-Balın ne işi var bu evde!
Lale:-Ne balı ben bal yemem ki…
Annesi:-
o balı demiyorum. Sokaktaki balı diyorum.
Lale:-Anne ben sokak balı bile yemem.
Annesi:-Hayır o balı da demiyorum.
Annesi:- Şu kediyi soruyorum.
Lale:- Anne
iyice saçmaladın sen. Ne kedisi ne balı dediğinden bir şey anlamıyorum!
Annesi
yukarıya çıkmış kediyi alıp gelmiş.
Annesi:- Aha işte bu balı soruyorum.
Lale:-Anne o kediyi nerden buldun?
Annesi:- Dolabın içinden çıktı.
Hazal:- Ay
çok şeker nerden buldun?
Lale:- Şeyden canım okulun bahçesinden buldum oh be! Annesi:-Bu
hayvan ne zamandır burada?
Lale:- Uzun zamandır benimle.
Annesi:-Hım o zaman
sen bir hayvanın sorumluluğunu tek başına alabiliyorsun. Şimdi balını doya doya sevebilirsin kızım.
Lale:- Yaşasın! Hadi gelin arkadaşlar
balı alıp kucağımızda sevelim! Lale ve arkadaşları odaya gitmiş ve balı
sevmişler.
Daha sonra sohbet edip ders çalışmışlar. Arkadaşlarının işi bitince demişler ki:-Lale ne oluyor?
Lale:-Önce balık aldım iki gün sonra öldü. Sonra kaplumbağa aldım o da üç gün sonra öldü. Hatta annem görmesin diye kaplumbağayı dolaba sakladım.
Hazal:-Eh yani Lale sen ne yapıyorsun? Hayvanlar oyuncak değil bir hayvan aldığın zaman sonsuzu kadar bakacaksın.
Lale:-Bilemedim ama bu kediyi sevdim ve o kedi ölene kadar bakacağım.
Şebnem:-Söz mü?
Lale:- Söz.
Hazal:- Hadi o zaman bu kadar konuşma yeter, haydi Şebnem eve gidelim de yemek yiyelim.
Lale arkadaşlarını uğurladıktan sonra iki saat sonra babası gelmiş. Yemeğe oturmuşlar. Baba:- Lale kızım bir yerden tık tık ses geliyor fark ettin mi? Lale:- Yo… Bir ses duymuyorum. Baba :-peki demiş ve yemek yemeğe devam etmiş. Sonra ‘tık tık tık ‘ diye ses gelmiş.
Baba önceleri sese aldırmamış. Sonra dayanmamış demiş ki :- Lale yine ses duydum. Lale:-Kuştur o. Baba:-Ama kuş cikcik der. Tık tık ses çıkarmaz. Lale :-Baba bu konuyu kapatalım ve tatlımızı yiyelim. Baba :-Peki. Sonra tatlıyı da yiyip koltuğa geçmişler. Televizyon seyretmişler. Baba:-Hadi size iyi geceler. Lale ve annesi:- İyi geceler. Sonra babası yatağı açmış ve çığlık çığlığa bağırmış.
Lale ve annesi koşa koşa odaya gitmiş. Baba bir bağırmış bir bağırmış. Anne şaşkınlık içinde demiş ki:- Hayatım sana söylerdim ama iş yapmaktan vaktim yoktu.
Baba:-Peki peki ya sen Lale ya sana ne demeli?
Lale :-Şey… Ben korktum da o yüzden söyleyemedim.
Baba:-Ben bu eve hayvan alınmayacak demedi mi?
Lale:- Dedin ama…
Baba:- Niye bu hayvanı aldın? Aldığın yere geri götür! Ve bir daha da görmeyeceğim!
Anne:- Yapamayız hayatım. Baba:- Niye? Lale:-Çünkü ben onu bir kar gününde okulun bahçesinde yavru iken gördüm. Baba:-Hım… Bu kediye bakıcığına söz veriyor musun?
Lale:-Söz veriyorum. Baba biliyor musun arkadaşlarıma bile söz verdim.
Baba:-O zaman madem bu kediyi sevdin kalabilir.
Lale:-Yaşasın! Söz baba bundan sonra kesin ve kesin kediye bakmaya ihmal etmeyeceğim.
Lale o günden sonra kediye çok iyi bakıp onu hep sevmiş.
Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, şirin bir Anadolu köyünde Deli Ayşe adında aslında akıllı mı akıllı ama gören, bilenlere yaptığı davranışları farklı geldiği için adının önündeki “deli” lakabıyla anılan sevimli mi sevimli bir kız çocuğu yaşarmış.



Yaptığı zalimliğin işe yaradığını düşünen Dev kafese öncekilerden daha şiddetli bir sopa sallamış ve,
Ve o kendisinden kat kat büyük ve kat kat güçlü nehri hiç önemsemeden karşıya atlamış. Ama bu küçümsemesinin cezasını karşı tarafa Deli Ayşe ve arkadaşlarının yapabildiğini yapamayarak ve ulaşamayarak,
Deli Ayşe ve arkadaşları nehrin geçtikleri tarafta, evlerine gelmeyince onları geceden beri aramakta olan anne ve babaları ile karşılaşmışlar. Sevinçle birbirlerine sarılmışlar, Deli Ayşe ve arkadaşları bir daha asla anne ve babalarının sözünden dışarı çıkmayacaklarına yeminler etmişler, hatalı olduklarını söyleyerek özür dilemişler. Anne ve babaları da onlara tekrar sağ salim kavuşmalarının daha önemli olduğunu ve onları affettiklerini söylemişler. Sonuçta bu korku dolu geceyi arkalarında bırakarak, hep beraber neşe içinde evlerinin yolunu tutmuşlar.